SAYGIDEĞER YARGIÇLAR,
Ben bugün
burada bir hakaret davasından yargılanırken savunmamı DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ kavramı üzerine kurmayacağım. HAYIR… Ben aslında bugün burada bir SAVUNMA YAPMAYACAĞIM… Bugün ben burada
sizlere bana daha 24 yaşındayken verdiğiniz resmi bir görevi hatırlatacağım ve TÜRKİYE
CUMHURİYETİ ANAYASASI’nın 27.maddesinden bahsedeceğim.
ANAYASAMIZ’ın 27.maddesi; “Herkes, bilimi serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma hakkına
sahiptir.” Demektedir.
Bendeniz, 1984
yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş, bir
hekimim. (BELGE 1). Mezuniyetimi takip eden hafta hekim olarak mesleki
kariyerime başladım. Henüz 24 yaşındayken sizler gibi hâkimler ya da savcılar
karara bağlayacakları dosyaları tarafıma göndererek davalarıyla ilgili
şahısların akıl sağlığının yerinde olup olmadığına dair raporlar talep ettiler.
Benim ve benim gibi pratisyen hekimlerin, dikkatinizi çekerim psikiyatri
uzmanları değil, pratisyen hekimlerin verdikleri kanaat raporları doğrultusunda
adaletin gereğini yerine getirdiler. Bizler o akıl sağlığı raporlarını
vermeyecek olsak kanun önünde suçlu sayılabilirdik. Özetle şahsımın verdiği
kanaat raporları sizlere ışık tuttuğu için yargıya varabildiniz. Şimdi ise o
günlerin üzerinden tam otuz yıl geçti ve değirmende değil, hekimliğimin yanı
sıra yazar ve yönetmen olarak iştigal ettiğim karakter analizleriyle ağarmış
saçlarımla, artık epeyce tecrübeli bir hekim olarak vardığım Narsisistik
Kişilik Bozukluğu kanaatimden dolayı “şüpheli”
sıfatıyla karşınızdayım. Söz konusu şüphe ise hakaret ettiğimdir. Savcılık
makamı iddianamesinde “Akıl hastalığına
vurgu yapılması, eleştiri ve düşünce özgürlüğü sınırlarını aşarak hakaret suçu
teşkil etmektedir.” Demektedir. Her
şeyden önce akıl hastalığına hakaret demek, akıl hastalarına hakarettir. Ben
sözlerimde hakaret unsuru bulmamaktayım, eleştirmeye niyet dahi etmedim, hele
hakaret yoluyla suç işlemeye kastım hiç olmadı. Çünkü ben teşbih yapmadım, teşhis koydum. Müştekide Narsisistik
Kişilik Bozukluğu olduğunu söylerken ne bir benzetme, ne bir yakıştırma, ne bir
aşağılama düşüncem olmadı. Hekimlik etiği hastalarının durumlarını alay konusu
yapmaz, aşağılamaz, hele hakaret amaçlı asla kullanmaz. Biz hekimler tababet ve
şuabatı sanatlarının tarzı icrasına ehliyet almadan önce bu madde üzerine de
and içeriz ve içtik. Davaya söz konusu olan açıklamamda ise aynen
meslektaşlarım olan Türk Tabipler Birliği mensubu hekimlerin duyduğu kaygıyı
kamuoyuyla paylaştım.
“Bizler hekimiz. İnsanın bin
bir ruh halini, bin bir duygu durumunu biliriz. Başbakan Erdoğan’ın duygu
durumundan endişe duyuyoruz. Fevkâlâde endişe duyuyoruz. Kendisi, çevresi,
ülkemiz adına endişe duyuyoruz. Endişemizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.” (BELGE 2)
Bakın ben
sadece altı yıllık tıp fakültesi eğitimi almakla kalmamış, 1987-1991 yılları
arasında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana
Bilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak akademik kariyer yapmış uzman bir
bilim adamıyım. (BELGE 3). Bu belgeyle
ve Anayasa’nın 27.maddesine göre “bilimi serbestçe öğrenme ve öğretme,
açıklama, yayma hakkı”na fazlasıyla sahibim. Yayma hakkıma sahip olduğumu ben değil sizlere kılavuzluk eden T.C.
Anayasası söylemektedir. Bu kanun maddesinden açıkça anlaşılabileceği gibi,
doktor kimliğimle tıbbi kanaatlerimi açıklarken, örneğin; ilk cumhurbaşkanımız
Mustafa Kemal Atatürk'ün sol göğsünde, Çanakkale’de aldığı şarapnel yarası
nedeniyle ömrü boyunca yanık skarı taşıdığını, ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet
İnönü’nün sağır olduğunu, yine Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in obes
olduğunu, Başbakanlarımızdan Bülent Ecevit'in parkinson olduğunu söylememle
veya Şafak Pavey'de extremite yoksunluğu; Meclis Başkanvekili Sadık Yakut'ta
vitiligo varlığı ya da sabık Başbakan'ın
uzaktan gördüğüm kadarıyla omurga sorunundan bahsetmem hakaret sayılmazken; bir
psikiyatrik kanaat teşhisimin hakaretten sayılması esas itibariyle
ikirciklidir. Müşteki vekilleri; “müvekkilimiz Altıoklar’a sormamıştır ki
kendi akıl sağlığını. Bu nedenle açıklamaları hakarettir demektedir.” Oysa
Recep Tayyip Erdoğan yolda düşse, ilk müdahale edenlerden biri ben olurum. Doğru
tedaviyi uygulamadan önce de kalp krizi nedeniyle mi, inme indiği için mi yoksa
sara nöbetinden dolayı mı düşüp düşmediğini teşhis etmem gerekir,. Ve
bu teşhisi koyarken hastanın bana sormasını da beklemem. Beklersem suç
sayabilirsiniz. Çünkü durum acildir. Davamız konusu olan teşhisim de acil bir
durumun önlemi olarak kamuoyuyla paylamıştır. Bununla birlikte içinde bulduğum
çevrede kuduz hastalığı taşıyan bir vaka teşhis etsem, hem müdahale etmek, hem
de kamuoyuna bildirmekle yükümlü olduğumu yasalar söylemektedir. Çünkü burada kamuoyunun sağlığı söz konusudur.
Davamızda da kamuoyunun akıl ve bedensel sağlığı tehlike altında olduğu için
yetkili kuruluşları uyarmak üzere teşhisimi açıkladım. Teşhisim koruyucu hekimliğin gereğidir. Bunlarla birlikte bir
doktorun kamuoyuna mal olmuş, her gün defalarca televizyon başta tüm medya
organlarında karşılaştığı şahsiyetlerle ilgili fiziksel hastalık teşhisinin
olağan ama psikiyatrik hastalık teşhisinin suç unsuru sayıldığını yazan bir
kanun maddesine yazılmamış Magna Carta dâhil hiçbir kanun kitabında
rastlayamazsınız. Fiziksel hastalıklarla
ilgili teşhis koymam ve rapor vermem suç teşkil etmezken, akıl hastalığıyla
ilgili teşhis koymam suç olamaz. Müştekinin doktor yorumu yapmamı hakaret
sayarak şikâyet etmesi , narsisistik kişilik bozukluğu teşhisini
doğrulamaktadır. Çünkü narsisistik kişilik bozukluğunun en temel teşhis
kriterlerinden birisi de eleştiriye tahammülsüzlüktür.
NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Bu
noktada Sayın mahkemenin müsadesiyle şikayetçi tarafından hakaret olarak
addedilen narsisisistik kişilik bozukluğu hakkında özet bir bilgi vermek
isterim. Karar yüce Türk adaletinindir. Narsisistik kişilik bozukluğunun temel
özelliği büyüklenmecilik ve üstünlük duygusudur. Tüm dünya
Psikiyatristlerinin kabul ettiği DSM-IV tanı ölçütlerine göre, bir kişiye
narsisistik kişilik bozukluğu denebilmesi için aşağıda verilen kişilik
özelliklerinin beşinin bulunması yeterlidir: (BELGE 4)
1. Kendisinin
özel, eşi bulunmaz ve herkesten çok daha önemli olduğunu düşünür.
2. Sınırsız
başarı, güç, zeka, güzellik ve yetenekleri olduğunu sürekli deklare eder.
3. Üstün,
seçilmiş ve ilahi kuvvetlerce vazifelendirilmiş olarak bilinmeyi bekler.
4. Kendilerine hayrandır. Çok beğenilmek ve sürekli dışardan onay görmek ister.
5. Herşeyi
yapmaya hak kazanmış ve özellikle kayırılacak bir kişi olduğunu düşünür.
6. Kendi
çıkarları için, amaçlarına ulaşmak için başkalarının zayıf yanlarını kullanır.
7. Empati
yapamaz, başkalarının duygularını ve gereksinimlerini tanımaz.
8. Her
başarılıyı kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.
9. Küstah,
kendini beğenmiş davranış ya da tutumlar sergiler.
Narsisist kişi her
yaptığının mükemmel olduğunu düşünür. Eleştiriye duyarlılık ve kırılganlık
narsisitik kişilik yapısının en belirgin özelliklerindendir. Narsisistik kişi
kendini aşırı değerli hissettiği için eleştirilmeye karşı çok duyarlı ve
kırılgandır. Şikayetçi Erdoğan da kırılgandır. Bir doktor teşhisini şikayet
ederek dava açtığına göre, belli ki epeyce kırılmıştır. İşte kendisi için de,
yakın çevresi için de, ülkemiz için de, içinde yaşadığımız coğrafyamız ve hatta
dünya için de endişelerimiz bu noktadan kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede
şikayetçi Erdoğan’ın bir sonraki celseye teşrif etmesini, sizlerin huzurunda,
sizlere ve şikayetçi olduğu bendenizin gözetiminde şikayetinin derinindeki dinamikleri,
nereden rencide olduğunu anlatmasını talep ederim. Bununla birlikte
şikayetçinin şikayetlerini ve dinamiklerini dinlemek ve bilirkişi heyet raporu
vermek üzere, tarafsız bir üst kurum olan Türk Tabipler Birliği’ni temsilen bir
psikiatristler heyetinin yüce mahkemenize gelerek gözlem ve inceleme yapmasını
talep ederim. Böylelikle şikayetçi için kullandığım “narsisistik kişilik bozukluğu” kavramının bir teşhis mi, yoksa teşbih mi
olduğu konusunda yüce mahkemenizin karara varmasının da daha adil olacağını
düşünmekte olduğumu bildiririm. Hal böyle olunca özetle şikayetçi Recep
Erdoğan’ın bu mahkemeye gelmeyecek olursa, tam teşekküllü bir hastanede söz
konusu belirti ve bulgulara sahip olmadığının belgelenmesini, aksi halde hatalı
teşhis ve beyanda bulunduğumu kabul edeceğimi açıkça beyan ederim. Kısaca,
Recep Erdoğan’ın akıl sağlığı durumunun bilirkişilerce rapor edilmesini talep
ederim.
SON SÖZ:
Yüce mahkemenizin, hekim olan şahsımı, bu davayla
suçlu bulması halinde tarihe geçeceğini düşünmekteyim. Şöyle ki; “hakaret
davası” olarak anılan bu davada, dava konusu olan bir hakaret söz konusu
değildir. Çünkü ben bir teşbih yapmadım, teşhis koydum. Teşhis koyan bir hekimi
yargılayan bu mahkeme, hakaret davasına baktığı için değil, teşhis koyan tıp
bilimini yargıladığı için tarihe geçecektir. Saygılarımla…
Tarihe geçecek çok güzel bir savunma.
YanıtlaSilFaşizm; aydınlar direnmez, Yetmez ama Evet gibi, beyinlerini kiraya verirse mutlaka gelir.
:) Başka türlü anlatılamaz zaten...
YanıtlaSilVelev ki hasta olsun açıklama hakkını nerden aldın kim izin verdi. Kuduzla filan örneklemeye çalışmışsın ama saçmalamışsın alakası yok
YanıtlaSilg*t kılları her yerde hüloğğğhh
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu kadar güzel ifade edilemezdi 'incelikli haytasın' be adam yüreğine sağlık
YanıtlaSil